Published by bdy at 14 Kasım 2018 “Allah’a itisam edenin, dûniHi algıdan kaynaklanan saptırıcı iddialardan sıyrılıp Allah’a bağlananın gerçekten sırât-ı müstakıyme hidayet olunduğunu (Al-u İmran 101)”, “Billâhi idrakla iman edenleri, O’na i’tisam edenleri kendinden bir rahmet ve fazlın içine sokacağını, kendisine varan sırât-ı müstakıyme hidayetlendireceğini (Nisa 175)”, “Rablerinden haşyet edenlerin ciltlerinin O’ndan ürperdiğini, ciltleri ve kalblerinin Allah’ın zikrine yumuşadığını, bunun Allah’ın hidayeti olduğunu, onunla dilediğine hidayet ettiğini, kimi de saptırırsa onun için hidayet edici olmadığını (Zümer 23)”, “Allahın rızasına talip olanları selam yollarına hidayet ederek dilemesiyle zulmetten nura çıkardığını, sırât-ı müstakıyme yönlendirdiğini (Maide 16)”, “O’na dönüp yöneleni Allah’ın hidayet edeceğini (Ra’d 27)” ayetlerden öğrendik. Dünya hayatı sürecinde hidayet için bize düşen görev, öncelikle “amentü billâhi ve rasûlihi” demek ve bu sonuca ulaşabilmek için Muhtariyeti Tercih Gücü yetkimizle gayret etmektir. Bu yetkiyi kullanırken Hakk ve batılı çok iyi bilmek gerekiyor ki onları öğrenebilmek, farkını kavrayabilmek, tercihimizi Hakk Yol için yapabilmek için gerekli olan Furkan’ı bize öğretecek olan Kur’an’dır, bize model ve güzel örnek ise Rasûlullah (SAV) Efendimizdir. Sonuçta kim dûniHi algısından, sözde tanrılık iddiası ve bu iddianın yaşantısından vazgeçerse, bunlara sırtını dönerse, Allah’ı hiç unutmadan hanîf olarak O’na vechini teslim ederse, Allah onu sırât-ı müstakıyme hidayet etmiştir. Ama gerçek şudur: Rasûlullah (SAV) Efendimiz sırât-ı müstakıyme davet etmesine rağmen, ahirete iman etmeyenler bu daveti kabul etmeyip o sırattan sapıyorlar (Mü’minun 73, 74). Ahirete iman etmeyen bu sapkınlar müstekbirun’dur (Nahl 22). Oysa insanlar Allah’a mutlak muhtaçtır (Fatır 15). İnsanların var sandığı şeyler son bulmaya, tükenmeye mahkûmdur (Nahl-96). Bunları göremeyen insan zulmet içinde kalmış sağır ve dilsizler gibidir (En’am-39). Oysa Allah […]